ARTEMİS PROJESİ: BİLİM Mİ YOKSA İNSANLIK İÇİN TEHDİT Mİ

NASA, birkaç gün içerisinde Artemis 1 misyonu için Orion uzay aracını Space Launch System (SLS) roketiyle birlikte Ay yörüngesine gönderiyor. Artemis 2 ve Artemis 3 görevleriyle de Ay üzerine sürekli üs kurmak için astronotlar gönderilecek. Peki, Artemis gerçekten insanlık için bilimin en ileri seviyesini mi yoksa bir tehditi mi barındırıyor?

Artemis Antlaşması yani “Ay, Mars, Cometler (Kuyruklu Yıldızlar) ve Asteroidlerin Barışçıl Amaçla Kullanımı ile Sivil Araştırmalara Dair İşbirliği” Antlaşması, 13 Ekim 2020 tarihinde Avusturalya, Kanada, İtalya, Japonya, Lüksemburg, Birleşik Arap Emirlikleri, Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri tarafından ortak bir şekilde imzalanarak yürürlüğe konulan uluslararası bir sözleşmedir. Sözleşmeye göre, İmzacı Devletler, temel antlaşmalar olan; “ Uyumluluğun önemini, 27 Ocak 1967’de imzaya konulan Ay ve Diğer Gök Cisimleri dahil olmak üzere, Devletlerin Dış Uzayın keşfi ve Kullanımına İlişkin Faaliyetlerini Yöneten İlkeler Antlaşması (Dış Uzay Antlaşması), 22 Nisan 1968’de imzaya konulan Astronotların Kurtarılması, Astronotların Geri Dönüşü ve Dış Uzaya Fırlatılan Nesnelerin Geri Dönüşü Anlaşması (Kurtarma ve İade Anlaşması), 29 Mart 1972’de imzaya konulan Uzay Nesnelerinin Neden OIduğu Zararların Uluslararası Sorumluluğuna İlişkin Sözleşme (Sorumluluk Sözleşmesi) ve 14 Ocak 1975’te imzaya konulan Dış Uzaya Fırlatılan Nesnelerin Tesciline İlişkin Sözleşme (Tescil Sözleşmesi) ile” onaylamak ve bu sözleşme hükümlerine bağlı kalmak taahhüdünü vermişlerdir. Artemis Antlaşması, bu bahsedilen temel antlaşmalara atıflar yapmakta, ama en önemlisi de sıklıkla bahsettiği ve adından da geçtiği şeklide anlaşılacağı üzere “Uzayın Barışçıl Amaçlara Keşfini” hedeflemektedir.

Artemis’e imza atan devletler ise şunlardır: Avusturalya, Bahreyn, Brezilya, Kanada, Kolombiya, Fransa, İsrail, İtalya, Japonya,. Lüksemburg, Meksika, Yeni Zelanda, Polonya, Güney Kore, Romanya, Singapur, Ukrayna, Birleşik Arap Emirlikleri, İngiltere ve ABD.

Anlaşmada da geçen “Barışçıl” ifadesi ile “Amerika Birleşik Devletleri” ismi, geçmişten gelen tecrübelerimiz ışığında bize birbirine çok uzak iki kavram olarak geliyor. Zira, Amerika Birleşik Devletleri bugüne kadar yaptığını iddia ettiği “Barışçıl” operasyonlar ile barış yerine savaş götürmüştür. Bu anlamda yanıbaşımızda yer alan Ortadoğu ülkeleri adeta bir kanayan yaradır. Bunlarla ilgili verilecek birçok örnek olmasına rağmen, herkesin malumu olanı tekrar etmeye lüzum yok; bu nedenle sadece hatırlatmak yeterli olur diye düşündüm. Acaba geçmişteki sicili bu anlamda hiç de parlak olmayan ve Uzaya da “Barış” götürmek iddiasında olan Amerika Birleşik Devletleri ve diğer 7 ülke hakkında, ne kadar olumlu düşünülebilir? Üstelik, zaten mevcut temel antlaşmalar olarak Birleşmiş Milletler çatısı altında imzalanan Uzay antlaşmaları dururken, sadece Amerika Birleşik Devletleri tarafından hazırlanan bu antlaşmanın Bölüm 13- Nihai Hükümler kısmının 2. Maddesinde geçtiği üzere “Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti bu Anlaşma Hükümlerinin orijinal metnini koruyacak ve bu Anlaşma Hükümlerinin kayıt için uygun olmayan bir kopyasını Birleşmiş Milletler Charter’ın 102. Maddesi uyarınca Birleşmiş Milletler’in resmi bir belgesi olarak Örgütün tüm üyelerine dağıtılması amacıyla Birleşmiş Milletler Genel Sekreterine iletecektir.” ifadeleri ile Birleşmiş Milletlere dayatılmış bir antlaşma olduğu ortadayken, Amerika Birleşik Devletlerinin, söz konusu antlaşmada çokça geçen “Barışçıl”, “Sivil Araştırma” ve “İşbirliği” kelimelerine güvenmek elbette mümkün değildir.

Diğer yandan, tüm Dünya dışı Uzay cisimlerinde olduğu gibi Ay üzerinde, yani Ay toprağının bildiğimiz kadarıyla karasal anlamda olması hasebiyle Ay’ın yeraltı, yerüstü ve Ay atmosferi dahil olmak üzere hiçbir bölgesinde hiçbir kişi, kurum veya topluluk (millet, federasyon, konfederasyon vb.) mülkiyet iddia edemez. Zira yine hep bahsettiğimiz şekliyle tüm varlıkların ortak mülkiyetine tabidir. Ancak, mülkiyetin tam olarak ne olduğunu tam da burada açıklamak gerekmektedir. Mülkiyet, taşınır veya taşınmaz üzerindeki hak sahipliğidir. Bu anlamda zilyetlik de mülkiyete karinedir. Ancak Dünya dışı Uzay cisimlerine gidildiğinde veya şu an için bakıldığında anlaşılacaktır ki, zilyetlik şu dakikalarda Ay açısından mümkün değildir. Tabi uluslararası kamuoyuna verilen bilgiler ışığında. Bu nedenle, Ay çevresinde ve Ay üzerinde geçmişten günümüze kadar çeşitli araştırmalar yapmayı ve fiziksel temaslar kurmayı başarabilmiş olan gerek Amerika Birleşik Birleşik Devletleri gerekse diğer ülkeler açısından mülkiyet iddiasına konu olabilecek zilyetlik söz konusu olmamaktadır. Ancak, Amerika’nın ve diğer imzacı devletlerin 2024 yılında gerçekleştirilmesi planlanan Ay Üssü yani Artemis projesi ile birlikte bir zilyetlik iddiasının yakın zamanda ortaya konulacağı kuşkusuzdur. Bildiğimiz kadarıyla yani Uluslararası alanda kamuoyuna açıklanmış bir Uzay Tapu Sicili mevcut değildir. Zaten temel Uzay Hukuku antlaşmaları da mülkiyeti engelleyen bir tarzda oluştuğu için, hiçbir devletin böyle bir sicil oluşturduğunu söylemesi de beklenemez. Bu açıdan Dünya üzerindeki herhangi bir şahsın taşınmazına dair mülkiyet iddiası zilyetlik haricinde ancak tapu sicilinden mümkün olacaksa, Dünya dışı Uzay cisimleri genelinde ve şu anki konumuz olan Ay üzerinde iddia edilebilecek bir mülkiyet iddiasının kayıtlı olduğu bir tapu sicilini de ihtimal dışı bırakmak gerekmektedir. Bu durumda geriye tek bir ihtimal kalmaktadır: Orada yani Ay’da işlenmiş veya işlenmekte olan birtakım icrai faaliyetler nedeniyle o icrai faaliyeti işleyen devlet veya bununla bağlantılı başka bir devlet tarafından değişik tarzlarda ileri sürülebilecek mülkiyet iddiaları. Ya da tam anlamıyla mülkiyet iddiası olmasa da, Artemis Antlaşması’nda düzenledikleri üzere “Güvenlik Bölgesi”. Artemis Antlaşmasında Bölüm 11- Uzay Faaliyetlerinin Çatışmasızlığı başlığı altında “Güvenlik Bölgesi”ni şöyle tanımlamışlardır:

7. Dış Uzay Antlaşması kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmek için, İmzacılar, faaliyetlerine ilişkin bildirimde bulunmayı ve zararlı müdahalelerden kaçınmak için ilgili herhangi bir aktörle koordinasyonu taahhüt etmeyi amaçlamaktadır. Zararlı müdahaleyi önlemek için bu bildirim ve koordinasyonun uygulanacağı alan “Güvenlik Bölgesi” olarak adlandırılır…

Doğrudan bir mülkiyet iddiasının şu an için ileri sürülmesini biz de çok erken buluyor ve açıkçası beklemiyoruz. Çünkü keşfedilmeyi bekleyen hala o kadar çok şey var ki, ileri teknolojiye sahip olmasa bile yine de diğer devletlerin işbirliği gerekebilir. Diğer yönden Dünya üzerinde doğrudan mülkiyet iddia edebilecek rasyonaliteye sahip ancak birkaç devlet var; Çin ve Kuzey Kore. Kuzey Kore’nin bu şekilde bir teknolojiye şu an için sahip olmadığını düşünüyoruz. Ama Çin için aynı şeyi söylemek elbette mümkün değil. Yakın zamanda uzaya Yapay Ay dahi göndereceğini söylemiş ve bu fikrini icraata koymuş bir devletten bahsediyoruz. Bu açıdan bakıldığında, böyle bir sav ileri sürebilirler.

Tüm bu anlatılanlar genelinde, günümüzde mülkiyet iddiasının ancak Uzay Cisimlerine fiziken yapılan temaslar yahut fiziken olmasa bile yüksek teknolojiye sahip teleskoplar sayesindeki gözlemler neticesinde yani netice itibariyle keşif olarak nitelendirilebilecek hareketler/eylemler ile, doğrudan olmasa bile dolaylı bir mülkiyet iddiasının ortaya çıktığını anlayabilmek çok da zor olmasa gerek.

Son olarak; Peki, özellikle Artemis Antlaşması’nda belirtildiği gibi, örneğin Ay üzerinde sürekli bir üs kurmak, diğer Dünya devletlerinin çoğunluğunun kabulünü almadan mümkün olmalı mıdır?

Yukarıda ifade ettiğimiz şekilde Artemis Antlaşması henüz Birleşmiş Milletler nezdinde geçerlilik kazanmamış bir antlaşma olmakla birlikte, Amerika Birleşik Devletleri tarafından adeta “Biz yaptık geçerlidir!” bezirgânlığıyla ve baskıcılığıyla geçerli olduğu iddia edilen bir antlaşmadır. Hal bu iken Ay üzerinde her ne kadar insanlığın faydasına yönelik olduğu iddia edilse bile, bir üs kurmak Uluslararası Hukuk başta olmak üzere, hakkaniyet taşıyabilir mi? Elbette baştan itibaren bu durum tartışmalıdır zira, aklımıza ilk gelen, Ay üzerinde kullanılabilir elementlerin çıkarılması ve bunun tüm Dünya kamuoyunun bilgisi haricinde yine Amerika Birleşik Devletleri ve diğer ülkeler tarafından kullanılabilecek olmasıdır. Peki, bu konuda Amerika Birleşik Devletleri geri adım atacak olsa bile, sonraki takip ve gözlem nasıl olacaktır?

Artemis Misyonu ve Artemis Anlaşması, bu açıdan çok dikkatle izlenmesi gereken durumdur.

 

Görüntülenme Sayısı: 760